20 Şubat 2013 Çarşamba

Kırmızı Soru İşareti

Kafasındaki beyaz başörtüsüyle, pamuk prenses edasına bürünmüştü dün. Çok önemli bir şey anlatacağım sana dedi. Başucundaki iskemleyi yatağa iyice yaklaştırdım. Önce bir bardak su istedi. küçük yudumlarla içti. Bazen iyice yoruyordu su içmek. Bir iki nefes dinlendi. her zaman yaptığı gibi sağ elini avuçlarımın arasına almam için bana uzatıp, anlatmaya başladı.

   - Sen biliyor musun ben dedeni gözüme kestirince ne yaptığımı?
   - Hayır hiç anlatmazdın ki sen böyle şeyleri tatlım....
   - Anlatmazdım ya, bu hastalıktan önce ayıp gibi gelirdi bana. Ama şimdi düşününce niye ayıp olsun ki? Anlatmalıyım. Bilmelisiniz...
Gözlerini kırpıştırarak, boğazını temizleyip devam etti.

   - İnsan yirmili yaşlarda daha cesur oluyor. ben o zamanın kafasıyla yapmıştım bunu. Ama şimdi onunla evleneceğimi bilsem, yine yaparım... Tıl Habeş'ten sonra Dörtyol'da bir okula tayin ettiler beni. okulda öğrertmen eksiği vardı. o zaman da lise mezunlaı vekil öğretmenlik yapabildiği için, gelmişti bizim okula deden. Hukuk fakültesinin tatil zamanı çalışayım diye vekil öğretmen olmuştu. Öğretmenler odasında ilk gördüğüm dedim. Bu adam Dörtyol'un en beyefendi adamı diye... Lakin beni farketmesi için bir şey yapmam gerekiyordu. Ben de o serseriliği yaptım. O gün okulda kimse kalmamıştı. Nihavent'le birlikte sınıfları geziyorduk. dedenin sınıfına girdim. Masasına oturup, ders defterini karıştırmaya başladım. O günün derslerini işlememişti deftere. O an aklıma geliverdi. Kırmızı kalem... Hemen cebimden bir kırmızı kalem çıkartıp. boş kalan dersin üzerine kocaman bir soru işareti koydum. İşte bu bizim küçük sırrımız, kıvılcımımız oldu. Kırmızı soru işareti.
Ertesi gün bir köşeye saklanıp, dedeni izledim. Ne yapacağını çok merak ediyordum. Sınıfa girdi. Defterde o koskocaman soru işaretini görünce, telaş içinde sınıftan çıkıp müdürün odasına doğru yürümeye başladı. Müdürün odasına az kala, durdurdum onu. Neden bu kadar telaşlı olduğu sordum. Kırmızı soru işareti dedi. Eğilip usulca söyledim: Dur dur korkma, ben koydum o soru işaretini senin defterine. Bir şey demedi deden. İşte bizim altmış yıllık hikayemiz böyle başladı....

Anlattıkları beni mest etmişti. Hala gözünde parlayan o aşk belirtisi kalbimi ısıtıp yumuşatmıştı o an. Ne tatlı dedim. Ne cesur. Ne kadar naif, masum ve zekice... içimdeki pırpır hal ile dedemi öpmeye giderken beni durdudu ve gözlerini çok mühim birşey aklına gelmişcesine açarak seslendi:
   
  -Bir gün sen de bir kırmızı soru işareti koymayı unutma! Olur mu?

                                                                                                         20 Şubat 2013
                                                                                                          Süreyya Plajı
                                                                                                                  SAD

1 yorum: