24 Haziran 2012 Pazar

Yine'nin Yenisi

Eteklerindeki çiçeklerin renkleri saydı içinden. Kırmızı, mor, yeşil, turuncu... Derin bir nefes alıp, karnını içeri çekerek, parmak uçlarında dönerek kendini seyretti aynada. saçlarını ıslatıp geriye doğru özenle taradı, ardından sıkı sıkı topladı. Heyecanlıydı bugün görecekleri için. Ayakkabılarının çamurlarının temizledikten sonra, elbilesinin tonlarına uygun bir hırka seçti kapının arkasından. Gerçekten yolculuğu boyunca keşfedeceği yeni şeyleri düşündükçe evden çıkmak için sabırsızlanıyordu. odadan çıkmadan önce, telaşından odayı ne halde bıraktığı farketti. Hemen yatağını düzeltti. Anneannesinin el emeği kaneviçe yastıkları karyolanın üstüne koymadan özenle kabarttı. pencreyi açıp, temiz havanın içeri dolmasına müsade ederken, cam güzellerinin hafiften çirkinleşmeye başladığını farkketti. Bir şeylerin, eskimesini, solmasını, kırılmasını oldum olası sevmezdi. Bir kap su alıp onlara can verirken keyifleri yerine gelsin diye bir türkü mırıldanmaya başladı.

Zeytinden aşı mısın?


Güzeller başı mısın?

Gönderdiğim mektubu,


Koynunda taşır mısın?


Çiçeklerinin yüzü gülmüştü. odasının kapısının çekip iki üç adımda mutfağa yöneldi. Çay kokusu masada duran lavantaların kokusuyla karşmıştı. Çabucak işe koyulmak için, annesinin her sabah özenle hazırladığı kahvaltıyı bir seferde yutmak geliyordu içinden, ama yapamazdı. Emekle hazırlanmış bir şeye özensizlik gösterilmesi onun için en büyük küfürlerden biriydi. O yüzden mükellef bir ziyafet sofrasındaymış gibi, keyifle bitirdi kahvaltısını. karşı duvardaki saate bakarak hızlandı. 8:30'da Rıfkı amcanın kapısında olmalıydı. Bugün yeni bir gündü. geç kaldığı her saniye yolunun üstünden geçecek farklı bir olayı, detayı kaçırması demekti. on dakika sonra kapıdan dışarı çıkmıştı. Her zamanki gibi erkenden bahçeye inmiş olan anneannesinin yanağından bir öpücük alıp, yamulmuş yemenisini düzeltti. Nerede olursa olsun derli toplu olmayıdı bir insan...


Saat tam sekiz buçukta yan evin kapısında hazır bir şekilde, kapıyı tıklattı. Kapının açılmasını beklerken, yanı başındaki bir kova suya eğilip, yansımasında saçlarına, yüzüne tekrar baktı. üstünü başını düzeltirken, hırkasının sofra kenarındaki ekmek kırıklarını topladığını gördü. heyecanından evden çıkarken bununla bile ilgilenememişti. El çabukluğuyla üzerini silkti. Bu arada Rıfkı amca kapıda belirdi. gülümseyerek günaydınlaştılar. verandadan aşağıya inerek, ahır kapısına yöneldiler. Rıfkı amca ahırdaki beş koyunu otlatmaya götürmesi için hazırlarken, bundan fırsart bulup, Şimşek'in yanına gitti. Yarasını kontrol etti. oldukça iyi görünüyordu. Üstündeki kabuk birkeç güne düşecek altından yeni deri çıkacaktı. Bu yeni günün ilk güzel olayıydı. Öyle sanıyordu ki, bugün birçok iyi şeyin habercisi olacaktı.

Rıfkı amca koyunları dışarı çıkartıp seslendi:
- Artık biraz erken dönün Zeynep, günler iyice uzadı. Ne sen çok yorul, ne de hayvanlar sıcakta perişan olsun...

Zeynep talimatları can kulağıyla dinledikten sonra koyunları da alıp, patika yoldan  aşağı, sanki ilk defaymışçasına meraklı, yürümeye başladı. Güneş bu 24 Haziran günü bütün haşmetliyle, Zeynep'in iki yıldır her yaz tatilinden yaptığı işe ışık tutuyor, ondaki tüm "yine"leri "yeni"ye dönüştürme arzusunu destekliyordu. onun hayatı, tüm yinelerin içinde, her yeniyi keşfetmekle büyüyor, evreni, uzayın boş genişlemesinin aksine, bir çınar ağacı gibi, yeşil tonlarıyla bezeli yaprakları gibi serpiliyordu.


SAD

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder