23 yaşıma gireli tam bir hafta oldu. En yanımda olmayı hakkeden insanların birkaçıyla beraber sakin ama güzel bir akşam geçirdik geçen Perşembe... Tabii eksikler vardı kadroda, onlarla da başka sefere artık. demin geçen haftayı düşünürken aklıma küçükken kutladığımız doğum günlerim, annemlerin "arkadaş" toplantıları geldi. Kalabalıklar, çoğu şimdi doğa kanunuyla ya da bizim isteğimizle yanımızda olmayan insanlar... Gülüşmeler, yemeceler, içmeceler... annemle babam henüz beraberken çok geniş bir çevreleri vardı gerçekten. Bazıları beni fazlaca sıkan, bazıları da keyif veren arkadaşlar-arkadaş gurupları... Çoğu ayıp olmasın diye katılınan ya da evimizde verilen yemekler davetler... Hepsi değil kesinlikle ama çoğu benim içimi sıkardı daha küçük bir kız çocuğuyken bile... Sonra hayatımızdaki değişiklerle birlikte bu insan popülasyonu da değişti. Annemlerin ayrılmasında saçma bir şekilde rahatsızlık duyanlar, babamın muzur ukalıklarına, her zaman olmasa bile, çoğu zaman çok haklı ama sert eleştirilerine daha fazla katlanamayanlar, vs. vs... Sonuçta her cumartesi alıştığımız o hızlı hayat oldukça yavaşlamış oldu. O kargaşalı dönemlerde farkına varamasalar da, annemle babamın yerine benim o ergen aklımla farkettiğim bir şey vardı: etrafları yalnızlaştıkça onlar hayatlarında olması gereken en doğru insanlar, bir bir eleğin üstünde kalmaya başlamıştı. Aynı hikaye bir küçük versiyonuıyla lise yıllarında benim başımda da geçti. Kendimi "okulun en sıkı" arkadaş grubunun içinde-tabii ki istisnalar vardı- zannederken, bir anda aslında ne kadar sahte ve boktan bir şeyin içinde olduğumu anlamıştım. hayatta kazandığım ilk insan ilişkisi tecrübem, hiç şüphesiz ki yediğim ilk "arkadaş" kazığıyla birlikte gelmişti. Tabii burda harbi dostlardan birinin sözünü dinlemeyişimin çok büyük payı vardı. Annemle babamın işlerine eren ergen kafam, malasef burda kendi dikine gitmiş, sonunda kendi kedine taş düşürmeyi başarmıştı. O müthiş arkadaş grubunun aslında annemlerin ruh sıkan boş arkadaş gruplarından hiç bir farkı yoktu. Bunu anladıktan sonraki garip kabuğa çekiliş dönemim, belki de üniversite sınavında yapacağım güzel puanın destekçisiydi... Tabii ki son sınıfta yaşadığım bu acayip olaydan sonra arkadaşlık ilişkilerimde bir paranoya dönemi yaşamama da sebep oldu. Çevremdeki iki insandan başka kimseyi dost olarak göremeyeceğimi ciddi ciddi düşünmeye başlamıştım. Sonra bir gece babamla yaptığım uzun bir konuşma sırasında, hep bana dediği "hayatta kimseye güvenme" cümlesinin asıl anlamını kavramış oldum. babamın demek istediği şey, "salak olma, güveneceğin kişileri doğru seç, ama en çok kendi başının çağresine her zaman bakabilecek güçte olduğunu etrafındakilere hissettir"idi. İşte o kendi ayaklarım üstümde durbilme gücü, insanlarımı seçmede, zaman zaman katmanlara ayrılan, aklımın erdiğince sağlam ve seçici geçirgen bir elek olmuştu. Sonrası mı? Sonrası mutluluk... Bitirmekte olduğum üniverste hayatım süresince kalbimin tam içine aldığım insan sayısı on parmağı geçmedi diyebilirim. Hiçbir zaman masaları dolduracak insan gruplarıyla birşeyler yapmadım. ama o eleğin üstünde kalan birkaç insan, seneler içinde kabimdeki tahtını sağlamlaştırarak, eleğin içinden yüreğime sızdı ve hali hazırda orada olanlarla kaynaştı. Sel gibi gelip geçici insan güruhları yerini tane tane damlayan , içime sinen insanlara sahip oldum. Hayatınız boyunca toprağınıza güzel insanların damlaması dileğiyle...
SAD-en mutlu haliyle-
Nice guzel senelere...
YanıtlaSil