26 Nisan 2012 Perşembe

Kardeşe...

Arkamda yatağımın üstünde elinde klasik gitarıyla bir şeyler tıgırdatıyor hayatımdaki en önemli adamlardan biri. Annemle babamın güzel geçirdikleri zamanlardan kalan en güzel hediye bana. ilham gibi, ya da bir uyarı işarti karanlığın içinde... Boşluğa düşeyazılan zamanlar olur ya hani, o zamanlarda, bu koca ayaklı, evin katalizörü durumundaki adama bakmam yeterli oluyor. Garip bir sorumluluğu var kardeş sahibi olmanın, sevgisi de hayat gibi gelli gitli oluyor. Ama şüphesiz bakiliği... Ne kadar dişlerimi sıktığım zamanlarımda olsa kafasını kırmamak için, endişelerim de hep geleceği için. Bilmiyor tabii... Onun için ablası hep örnek gösterilen iç sıkıcı idol alınması gereken kadın! Ne sıkıcı değil mi? İnanın ben de olsam ben de burun bükerdim böyle bir cadı karşısında saygı göstermeye(!) Ama öyle değil işte, Kardeş sevgisi de bir aşk biliyor musunuz? hem de çocukluk aşkı dediğiniz cinsinsinden. :) Evet evet tam "büyük aşklar nefret başlarmış" lafına uygun bir aşk. Paylaşacak çok şeyim var, Sulak araziden büyütülmüş genç adamla. İyi ki var...

1 Nisan 2012 Pazar

Zamansız Tohum

bir bahçe... bu benim bahçem... içinde herşey yetişmeyen bir bahçe... sevgimi vermeye değer bulmadığım hiçbir şeyin büyümediği bir toprak parçası. Dört mevsim yeşil kalan ağaçları var mesela bahçemin onlar hep sağlam, çalışmaktan yorulduğumda gölgelerine sığındığım ulu ağaçlar... Sonra bir de hercai menekşeleri var bahçemin. Nazlı çiçeçler familyasından. İlgilenmedin mi küserler bilirim. Boş bırakmaya da gelmez onları hemen boyunları bükülür. Ama bir açtılar mı? Hani o kadar tasasını çekmeye değer bu meretlerin, bir açtılar mı insanın gözü gönlü açılır. Sarmaşıklar cinsinden bir yasemini severim. Hem kararınca sarar yasemin. Ayıpları örter. Çiçekleri de mütevazıdır, küçük, beyaz, ince ve zarif. Yasemin senin yanındadır hep. kendini görmesen de kokusuyla uzaklardan varlığını hissetirir. Hem güven hem de huzur verir adama. Bundan iyisi mi var değil mi? Hep sefa içinde gezdiğimi düşünmeyin bahçemde... Zaman zaman eğreti otları sarar ortalığı. İsmininden de belli eğreti otu. Kökü sağlam olmasa da yüzsüzce üreyen cinsinden. Adamın ayağına dolanır olmadık yerde. Bunları ihmale gelmez ara sıra yolmak lazım, yüzüne gözüne bulaştırır işleri insanın! Süpriz çiçekleriyle kaktüsler vardır. Nasıl ne renk ve ne zaman açacaklarını kestiremezseniz. Fazla yormaz kaktüsler ne su isterler ne budama... Ama sürpriz dedim ya ne zaman yüzünüzü güldürecekleri hiç belli olmaz...
 İşte tüm bu zenginliğin içine birgün, nereden geldiğini bilmediğiz bir tohum konar. Siz farkında bile olmadan yeşerip, bahçenin kuytu köşelerinden birinde size göz kırpmaya başlar, Çok heyecanlanırsınız. Bu filizlenen yabancının size ne vereceği bazen tüm çiçekleriniz önemli olur. Ne istediğini bilmeden her şeyi verirsiniz ona. Emin olduğumuz tek şey, bu el tohumunun sizin toprağınıza yatkın olduğudur. Yoksa niye pıtıraklanıp kafasını çıkartsın ki diye düşünürsünüz. Lakin bu ağaç hep beklemediğiniz şeyler verir size. Dallanıp budaklanacağını beklediğinzde bodur kaldığını görürsünüz, Çiçek açıp, meyve vermeye kalktığında ağzınız sulanırken, yemişinin yenmediğini öğrenirsiniz. baharın tam ortasında ap ansız yaprak dçktüğünde, tam kökünden budamaya kalkarsınız ki öldü diye, baltayı her vurduğunuz yernen daha kuvvetli fışkırır. Dallarına salıncaklar kurup, havalara uçmak isterken siz, onun bedeni çok cılız ve güçsüz kalır. Büyümez artık yok bitti bunun işi derken, yayılmacı bir politikayla pencerenizden içeri sokar ışkınlarını. Kırılmasın diye camı kapayamazsınız. İçiniz ürperir... Tüm bunlarla uğraşmaktan yorgun düşer, ne yapacağınızı bilmez halde bırakırsınız onu. İşte o zaman onun mevsimidir. Size seyredip, keyfini sürmek düşer...
SAD